- Sözlükte terkîb “birkaç şeyi birleştirerek yeni bir şey elde etmek”, bend ise “bağlama” anlamına gelir.
- Terkib-i bent, gazel biçiminde kafiyelenmiş 5-10 beyitlik şiir parçalarının vasıta beyti denilen beyitlerle birbirine bağlanmasıyla oluşturulmuş bir nazım şeklidir.
- Aruz ölçüsüyle yazılır.
- Bent sayısı 5-15 arasında değişir.
- Gazel biçiminde kafiyelenmiş her bir bölüme "hâne" ya da "terkiphâne" denir.
- Bentleri birleştiren beyitlere "vasıta beyti" denir.
- Uyak düzeni aa-xa-xa...-bb-cc-xc-xc...-dd ya da aa-aa-aa...-bb-cc-cc-cc...-dd şeklindedir.
- Her bendin sonundaki vasıta beyitlerinin uyakları birbirinden farklıdır.
- Bentlerin sonundaki vasıta beyitleri farklıdır. Yani her terkiphaneden sonra vasıta beyti değişir.
- Her türlü konu işlenebilir. Ancak daha çok mersiye, münacaat, methiye, hicviye, sosyal konular, din, tasavvuf, felsefe, hiciv konuları işlenir.
- Bâki'nin Kanuni Mersiyesi, terkib-i bent biçimiyle yazılmıştır.
- Terkib-i bent Arap edebiyatında ortaya çıkmasına rağmen Arap şairleri bu nazım şekliyle şiir söylemeye pek rağbet etmemiş, Fars edebiyatında ise bu türde güzel örnekler ortaya konmuştur. Türk şairleri de bu türde manzume söylemeyi ustalık kabul etmişlerdir.
- Divan şiirinde bu nazım biçiminin en önemli temsilcisi Bağdatlı Ruhi'dir. Ayrıca Ziya Paşa'nın ona nazire olarak yazdığı terkib-i bent ünlüdür.
Terkib-i Bent
Vardım seheri tâat için mescide nâgâh
Gördüm oturur halka olup bir nice gümrâh
Girmiş kimisi vah d ete almış ele tesbih
Her birisinin vird-i zebânı çil ü pencâh
Didim ne sayarsız ne alırsız ne satarsız
K'asla dilinizde ne Nebî var ne hod Allah
Didi biri kim şehhrimizin hâkim-i vakti
Hayr etmeğiçün halka gelür mescide her gâh
İhsanı ya pencâh ü ya çildir fukaraya
Sabreyle ki demdir gele ol mîr-i felek-câh
Geldiklerini mescide bildim ne içindür
Yüz döndürüp andan dedim ey kavm olun âgâh
Sizden kim ırağ oldu ise Hakk'a yakındır
Zirâ ki dalâlet yoludur tuttuğumuz râh
Tahkik bu kim hep işiniz zerk u riyâdur
Takliddesiz tâatiniz cümle hebâdur
(...)
Bağdatlı Ruhi
Günümüz Türkçesiyle
Bir sabah ibadet için mescide gittim, birçok yolunu şaşırmış
(insanın) halka olmuş (bir şekilde) oturduklarını gördüm.
Kimisi eline tesbih alıp bir köşeye çekilmiş, her birinin dilinden
düşürmediği tek söz kırk ve ellliydi.
Ne sayıyor, ne alıyor, ne satıyorsunuz dedim, kesinlikle
dilinizde ne peygamber ne Allah sözü var?
Birisi, şehrimizin valisi, halka iyilik etmek için her zaman
mescide gelir, dedi.
(Bu iyiliksever insanın) fakirlere bağışı, ya kırk ya elli akçedir,
sen de sabret bekle, çünkü o felek rütbeli emirin mescide gelme zamanıdır.
Mescide neden geldiklerini öğrenmiş oldum, sonra yüz
çevirip (yüzümü onlara dönüp) ey cemaat, öğrenin dedim.
Her kim sizden uzak olursa, Allah'a yakındır, çünkü sizin
tuttuğunuz yol, şaşkınlık, azgınlık yoludur.
Gerçek şu ki; bütün işiniz yalan ve gösterişten ibarettir,
sizler taklitçisiniz, ibadetiniz tamamen boşadır.
Terkib-i Bent
Pek rengine aldanma felek eski felekdir,
Zîrâ feleğin meşreb-i nâ-sâzı dönekdir.
(Dünyanın rengine pek aldanma, dünya yine eski dünyadır,
Çünkü dünyanın uygunsuz tabiatı dönektir.)
Yâ bister-i kemhâda, yâ vîrânede cân ver,
Çün bây ü gedâ hâke berâber girecekdir.
(İster ipekle döşenmiş yatakta, ister harap bir evde can ver,
Çünkü zenginlerle fakirler toprağa aynı şekilde [eşit] girecektir.)
Allah’a sığın şahs-ı halîmin gazabından,
Zîrâ yumuşak huylu atın çiftesi pekdir.
(Allah'a sığın uysal kişinin öfkesinden,
Çünkü yumuşak huylu atın çiftesi serttir.)
Yakdı nice cânlar o nezâketle tebessüm,
Şîrin dahi kasd etmesi câna gülerekdir.
(O kibarca gülümseme nice canları yaktı,
Aslanın can alması da gülerek olur.)
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma?
Zer-dûz pâlân ursan eşek yine eşekdir.
(Özü kötü olan insanlara hiç giydiği üniforma [makam, yetki] soyluluk verir mi?
Altından yapılmış semer vursan eşek yine eşektir.)
Bed-mâye olan anlaşılır meclis-i meyde,
İşret güher-i âdemi temyîze mihekdir.
(Mayası kötü olan içki meclisinde belli olur,
İçki insanın cevherini [özünü] ortaya çıkaran [ayırt eden] bir işarettir.)
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdîr,
Tekdîr ile uslanmayanın hakkı kötekdir.
(Nasihat ile yola gelmeyeni azarlamak gerekir,
Azar ile uslanmayının [ise] hakkı dayaktır.)
Nâ-dânlar eder sohbet-i nâ-dânla telezzüz,
Dîvânelerin hem-demi dîvâne gerekdir.
(Cahiller cahillerin sohbetinden zevk alır,
Çılgınların yakın arkadaşlarının da çılgın olması gerekir.)
Afv ile mübeşşer midir ashâb-ı merâtib?
Kânûn-ı cezâ âcize mi hâs demekdir?
(Makam mevki sahibi olanlar af ile müjdelenmişler midir,
Ceza kanunu aciz olanlara mı mahsustur?)
Milyonla çalan mesned-i izzetde ser-efrâz,
Bir kaç guruşu mürtekibin câyı kürekdir.
(Milyonla çalan yüksek makamda başı dik dolaşır[ken]
Birkaç kuruşu zimmetine geçirenin cezası kürek mahkûmu olmaktır.)
Îmân ile dîn akçedir erbâb-ı gınâda,
Nâmûs u hamiyyet sözü kaldı fukarâda.
(İnanç ve din zenginlerde akçe oldu,
Namus ve hamiyyet [namusu korumak için gösterilen gayret] sözü fakirlerde kaldı.)
Ziya Paşa (1825 - 1880)
Kaynaklar
10. Sınıf Türk Edebiyatı, Palme Yayıncılık
10. Sınıf Türk Edebiyatı, Esen Yayınları
LYS Edebiyat, Limit Yayınları
İslam Ansiklopedisi
http://www.siirparki.com/ziyapasa6.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder