- Halit Ziya'dan sonra Servet-i Fünun romanının en önemli ismidir.
- Eserlerinde Servet-i Fünun anlayışına uygun romantik aşkları, duyguları, hayalleri, kişilerin iç dünyasını, hüzün ve karamsarlık konularını işlemiştir. Eserlerinde toplumsal konulara yer vermemiştir.
- Romanlarında, psikolojik tahlillere önem vermiş ve bunda başarılı olmuştur. Çevre ve kişi betimlemelerine pek önem vermemiştir.
- Halit Ziya'nın etkisinde kalan yazar, gerek roman tekniği gerek dil ve anlatımının sağlamlığı bakımından onun kadar başarılı olamamışsa da daha sade bir dil kullanmıştır.
- Roman ve öykülerinde kendi hayatından kesitler vardır. Eserlerindeki kahramanlar aracılığıyla duygu ve düşüncelerini anlatmıştır.
- Realizm ve natüralizmden etkilense de aşk, sevgi konularını işlediği için eserlerinde romantizmin de etkisi vardır.
- Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı sayılan "Eylül" en ünlü romanıdır.
Yapıtları
Roman: Eylül, Ferda-yı Garam, Genç Kız Kalbi, Karanfil ve Yasemin, Define, Böğürtlen, Halas, Kan Damlası, Son Yıldız
Öykü: Kadın İsterse, Âşıkane, Bir Aşkın Tarihi, Son Emel, İhtizar, Pervaneler Gibi
Mensur Şiir: Siyah İnciler
Tiyatro: Sansar, Pençe, Cidal
Eylül: Edebiyatımızdaki ilk psikolojik romandır. Mutlu bir evlilik sürmelerine karşın eşi Süreyya Bey'in arkadaşı Necip Bey ile gizli bir aşk yaşayan Suat Hanım'ın çıkmazları, dönemine göre oldukça derin ve ayrıntılı bir psikolojik yaklaşımla ele alınmıştır. Bu özelliğinden ötürü Eylül, Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı kabul edilmektedir.
BÂRÂN-I BAHAR (BAHAR YAĞMURU)
Bir gün gelir, müzeyyen ağaçlar, şuh çiçekler, yeşil çayırlar bir nefha-i müncemide-i şitâ ile kuruyarak, solarak, sarararak harap olurlar; yapraklar düşer, çiçekler teverrüm eder, çayırlar çatlar: Tabiat ölür. Fakat sonra bir gün, hınçlı yağmurlardan sonra yine bir gün bu ağaçlar çiçeklenir, çayırlar titreşerek serpilirler; bir hayat-ı nev, bir ra'şe-i zindegî, bir taravet-i emel gelir: Yeniden bahar olur. Benimde de müzeyyen ümidlerim, nihayet-siz emellerim, mes'ud aşıklarım; gizli kederlerin, gayr-i mahsûs elemlerin dest-i kahrında kurudu, soldu, sarardı: Ruhum öldü. Fakat benim ruhumun, benim zavallı ruhumun baharı gelmiyor. Bir gün gelir; süslü ağaçlar, şuh çiçekler, yeşil çayırlar bir kışın dondurucu soluğu ile kuruyarak, solarak, sarararak harap olurlar; yapraklar düşer, çiçekler sararır, çayırlar çatlar: Tabiat ölür. Fakat sonra bir gün, hınçlı yağmurlardan sonra yine bir gün bu ağaçlar çiçeklenir, çayırlar titreşerek serpilirler; yeni bir hayat, bir canlılık titreyişi, bir emel tazeliği gelir: Yeniden bahar olur. Benim de süslü ümitlerim, sonsuz emellerim, mutlu aşklarım; gizli kederlerin, hissedilemez elemlerin kahredici elinde kurudu, soldu, sarardı: Ruhum öldü. Fakat benim ruhumun, benim zavallı ruhumun baharı gelmiyor.
Kaynak: 11. Sınıf Türk Edebiyatı, Ekstrem Yayıncılık
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder