- Yaşamı hakkında çok az bilgi vardır. Doğum ve ölüm tarihi belli değildir.
- Kırşehirlidir. Kırşehir o yıllarda Gülşehir diye anıldığı için "Gülşehri" mahlasını kullanmıştır.
- Divanı bulunmayan Gülşehri, mesnevileriyle tanınmış ve tasavvuf konusunu işlemiştir.
Yapıtları
Mantıku't-Tayr: Gülşehrî'nin
en önemli eseridir. İranlı tasavvuf şairi Feridüddin
Attar'ın aynı adlı eserinin çevirisi olan Mantıku't Tayr, çeviri olmakla birlikte
Gülşehri tarafından genişletilmiştir. Şair esere Kelile ve Dimne'den hikayeler
katmış, Mevlana'nın Mesnevi'sinden alıntılar yapmıştır. Alegorik olan tasavvufi içerikli bu eser 8.000 beyittir. Mantıku't Tayr, Kuş Dili anlamına
gelir.
Mantıku't
Tayr'ın konusu yaratılmışlarda bedene girmiş ruh kuşlarının Hüdhüd adlı kuşun
yol göstermesiyle Anka (Simurg) denilen ve Allah'ı temsil eden kuşu aramaya
çıkmalarıdır. Uzun yıllar uçarak çeşitli nefis vadilerinden geçerler. Son
noktaya ancak otuz kuş ulaşabilir. Si, Farsçada otuz, murg da kuş demektir. Bu
otuz kuş, vardıkları yerde kendilerini bulurlar.
Vahdet-i vücud inancını işleyen bu sembolik eser "Gülşenname" olarak da anılır.
Felekname: Farsça olarak yazılmış tasavvufi-ahlaki bir mesnevidir.
Kerâmât-ı Ahi Evran: 167 beyitlik Türkçe mesnevisidir.
Kudûrî Tercümesi
Risâle-i Arûz
Gazel
Bahâr oldı vü bostânlarda bülbül
Kılur gül ışkına feryâd u gulgul
Bu ömr-ile çemende hîç inanma
Ki bir haftadan artuk dirile gül
Gülün ömri azına gözüm ağla
Yazun tiz geçdügine ağız aç gül
Kime bir âfiyet geldi cihânda
Kim ana irmedi yüz bin tezelzül
Bu dünyâ izzetine garre olan
Delim tarta temennâ vü tezelzül
Cihânun ârzûsı cânun almak
Senün fikründe ashâb-ı te’emmül
Çegâne ölüm anup eyde ten ten
Karâbe ömre gelüp kıla kâl kul
Ola Gülşehrî gâfil kendiden kim
Anun zikrinde kılmagıl tegâfül
Bize kim gerek-ise cevr kılsun
Bizüm teslîm geldi vü tecemmül
Mantıku't
Tayr'dan
"…
Günlerden bir gün, dünyadaki bütün kuşlar bir araya gelirler. Toplanan kuşların
arasında hüthüt, kumru, dudu, keklik, bülbül, sülün, üveyk, şahin ve diğerleri
vardır. Amaçları, padişahsız hiçbir ülke olmadığı düşüncesiyle, kendilerini
yönetmek üzere bir padişah seçmektir.
Hüthüt
söze başlar ve Hz. Süleyman'ın postacısı olduğunu belirttikten sonra; kuşların
Simurg adında bir padişahları olduğunu söyler. Ama hiçbir kuşun haberlerinin
olmadığını, herkesin padişahının daima Simurg olduğunu belirtir. Ancak, binlerce
nur ve zulmet perdelerinin arkasında gizli olduğu için bilinmediğini ve onun
"bize bizden yakın, bizimse ondan uzak" olduğumuzu anlatır. Simurg'u
arayıp bulmaları için kendilerine kılavuzluk edeceğini ilave edince; kuşların
hepsi de hüthütün peşine takılıp Simurg'u aramak için yollara düşerler.
Ama
yol çok uzun ve menzil uzak olduğundan; kuşlar yorulup hastalanırlar. Hepsi de,
Simurg'u görmek istemelerine rağmen, hüthütün yanına varınca "kendilerince
geçerli çeşitli mazeretler söylemeye" başlarlar. Çünkü, kuşların gönüllerinde
yatan asıl hedefleri çok daha basit ve dünyevî'dir(!) Örnek olarak, bülbülün
isteği gül; dudu kuşunun arzuladığı abıhayat; tavuskuşunun amacı cennet; kazın
mazereti su; kekliğin aradığı mücevher; hümânın nefsi kibir ve gurur; doğanın sevdası
mevki ve iktidar; üveykin ihtirası deniz; puhu kuşunun aradığı viranelerdeki
define; kuyruksalanın mazereti zafiyeti dolayısıyla aradığı kuyudaki Yusuf;
bütün diğerlerinin de başka başka özür ve bahaneleridir.
Bu
mazeretleri dinleyen hüthüt, hepsine ayrı ayrı, doğru, inandırıcı ve ikna edici
cevaplar verir. Simurg'un olağanüstü özelliklerini ve güzelliklerini anlatır.
Hüthüt
söz alır ve şunları söyler. Söyledikleri, ayna ve gönül açısından ilginçtir:
Simurg,
apaçık meydanda olmasaydı hiç gölgesi olur muydu?
Simurg
gizli olsaydı hiç âleme gölgesi vurur muydu?
Burada
gölgesi görünen her şey, önce orada meydana çıkar görünür.
Simurg'u
görecek gözün yoksa, gönlün ayna gibi aydın değil demektir.
Kimsede
o güzelliği görecek göz yok; güzelliğinden sabrımız, takatımız kalmadı.
Onun
güzelliğiyle aşk oyununa girişmek mümkün değil.
O,
yüce lûtfuyla bir ayna icad etti.
O
ayna gönüldür; gönüle bak da, onun yüzünü gönülde gör!
Hüthütün
bu söylediklerine ikna olan kuşlar, yine onun rehberliğinde Simurg'u aramak
için yola koyulurlar.
Ama
yol, yine uzun ve zahmetli, menzil uzaktır…
Yolda
hastalanan veya bitkin düşen kuşlar çeşitli bahaneler, mazeretler ileri
sürerler. Bunların arasında, nefsanî arzular, servet istekleri, ayrıldığı
köşkünü özlemesi, geride bıraktığı sevgilisinin hasretine dayanamamak, ölüm
korkusu, ümitsizlik, şeriat korkusu, pislik endişesi, himmet, vefa, küskünlük, kibir,
ferahlık arzusu, kararsızlık, hediye götürmek dileği gibi hususlarla; bir kuşun
sorduğu "daha ne kadar yol gidileceği" sorusu vardır.
Kaynaklar
LYS Edebiyat, Limit Yayınları
10. Sınıf Türk Edebiyatı, Palme Yayıncılık
http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=742
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder