Sayfalar

2 Mart 2017 Perşembe

Ali Şir Nevai (Herat,1441-1501)


  • Çağatay edebiyatının ünlü şairidir.
  • Yakın dostu, şair ve Timur Devleti hükumdarı Hüseyin Baykara'nın sarayında yer almış ve çeşitli devlet görevlerinde bulunmuştur.
  • Çağatay Türkçesi onun sayesinde büyük bir edebiyat dili haline gelmiştir. Bundan dolayı Çağatay Türkçesinden/Doğu Türkçesinden "Nevai Dili" diye bahsedilir.
  • Ali Şir Nevai bilinçli bir dilcidir. Türkçenin Farsçadan üstün olduğuna inanmış, bunu ispatlamak için Muhakemetü'l-Lugateyn (İki Dilin Karşılaştırması) adlı eserini yazmıştır.
  • Türk edebiyatında ilk şairler tezkiresi olan Mecalisü'n-Nefais'i yazmıştır.
  • Türk edebiyatındaki ilk hamseyi (beş mesnevi) yazmıştır.




Yapıtları


Dîvânları: Bedâyi’u’l-Bidâye, Nevâdirü’n-Nihâye, Garâibü’s-Sıgar, Nevâdirü’ş-Şebâb, Bedâyi’u’l-Vasat, Fevâidü’l-Kiber, Hazâinü’l-Me’ânî (Türkçe divanlarının genel adı), Farsça Dîvân



Hamsesi: Hayretü’l-Ebrâr, Ferhâd u Şîrîn, Leylâ vü Mecnûn, Seb’a-i Seyyâre, Sedd-i İskenderî


Alî Şîr Nevâî’nin Lisânü’t-Tayr’ı hamse dışında kalan mesnevîlerindendir. 3598 beyitten oluşan mesnevînin konusu, Attâr’ın Mantıku’t-Tayr’ından alınmakla birlikte birçok değişiklik ve ilâve yapılmıştır. Nevâî, 904/1498-99 yılında aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla kaleme aldığı Lisânü’t-Tayr’da Farsça şiirlerindeki Fânî mahlasını kullanmıştır.



Tezkireleri


Mecâlisü’n-Nefâis: İlk Türkçe tezkiredir. Bir ön söz ve sekiz tabakadan oluşmaktadır. Eserin her tabakasına meclis ismi verilmiştir.

Nesâyimü’l-Mahabbe min Şemâyimi’l-Fütüvve



Dil ve Edebiyat Eserleri


Risâle-i Mu’ammâ


Muhâkemetü’l-Lugateyn: Nevâî’nin dil alanındaki millî şuurunu sergileyen önemli bir eserdir. Türkçenin ifade kuvvetini ve Farsçadan üstünlüğünü örneklerle ispat etmeye çalışmıştır.

Mîzânü’l-Evzân: Vezinler hakkında bilgi veren bir eserdir.


Dînî-Ahlâkî Eserleri


Münâcât: Kısa ve secili cümlelerden oluşmakta olup mensur olarak kaleme alınmıştır. Sinân Paşa’nın meşhur eseri Tazarruât gibi Allah’a yakarış konusundadır.

Çihil Hadîs: Câmî’nin aynı addaki Farsça eserinin 886/1481 tarihinde dörder mısralık kıtalar şeklinde yapılmış tercümesidir.

Sirâcü’l-Müslimîn: 1550 tarihinde manzum olarak yazılan eser, şeriatın hükümleri, Allah’ın sekiz sıfatı ve İslâm’ın esasları hakkında bir akaid kitabıdır.

Mahbûbu’l-Kulûb: Sosyal konulara değinilen ahlâk kitabı mahiyetinde önemli bir eserdir.


Nazmu’l-Cevâhîr: Nevâî’nin, Hz. Ali’ye atfedilen Nasru’l-Le’âlî’deki Arapça vecizelerin her birini rubâî formunda nazmen tercüme etmek suretiyle yazdığı bir risâledir.


Biyografik Eserleri: Hamsetü’l-Mütehayyirîn, Hâlât-ı Seyyid Hasan Erdeşîr Big, Hâlât-ı Pehlevân Muhammed


Tarih Konulu Eserleri: Târîh-i Enbiyâ vü Hükemâ, Târîh-i Mülûk-i Acem, Zübdetü’t-Tevârîh


Belgeler: Vakfiyye, Münşe’ât



Gazel

Ança kim Şîrîn ü Leylîdin sining hüsnüng füzûn
Minde hem Ferhâd u Mecnûndın füzûn ışk u cünûn

Gam imes çün hâk-i râhıdın taparmın cân ısı
Gerçi mühlik gam yüki kaddimni eyleptür nigûn

Zülfüng allında füsûnger közlering her gûşedin
Kûyi ol müşkîn yilan kaydıga eylerler füsûn

Yagdurup nâveg bozug könglüm imâret eyleding
Gûyiyâ pulpuş itip koydun ganga her yan sütûn

Leblering hecrinde giryân közlerimning kanları
Katreî ger tamsa bir deryânı eyler la’l-gûn

Vasl eyyâmıda hoş tut zerrelerni ey kuyâş
Kim bu künlerni begâyet kıska eyler çerh-i dûn

Başım üzre fürkating taşını körseng digesin
Nokta zâhir eylemiş gûyâ Nevâyî üzre nûn





Muhakemetü'l Lügateyn'den

Ana dilim üzerinde düşünmeye koyuldum: Türkçenin derinliklerinedalınca gözlerime on sekiz bin âlemden daha yüksek bir âlem göründü. Bu âlemin süsler, bezekler içinde enginleşen göğü, dokuz gökten daha üstündü. Bu erdemler, yücelikler hazinesinin incileri, yıldızlardan daha parlaktı.

Bu âlemin bahçesine daldım, gülleri güneşler gibiydi. Her yanında göz görmedik, el ayak değmedik neler neler vardı! Ama bu tılsımın yılanları pek korkunç, bu güllerin dikenleri pek yamandı. Bunları görünce düşündüm ve dedim ki: 

Demek bizim Türk ozanları bu korkulu ve üzüntülü şeylerden çekindikleri için Türkçeyi bırakıp boşlamışlar ve böyle göçüp gitmişler!.. 

Fakat ben, bu âlemden vazgeçmedim. Korkmadım, yılmadım, güçlükleri yendim, çetinliklerle savaştım; emeklerimi esirgemedim. Bu âlemin aydınlık alanlarında, ilhamımın şahlanan atını koşturdum. Sınırsız uzaylarda hayalimin hırçın
kuşunu havalandırdım.

…Türk'ün bilgisiz ve zavallı gençleri, güzel sanarak, Farsça şiir söylemeye özeniyorlar. Bir insan etraflı ve iyi düşününce, Türkçede bu kadar genişlikler, incelikler, derinlikler ve zenginlikler durup dururken bu dille şiir söylemenin ve sanat göstermenin daha kolay, daha beğenilir olacağını anlar. Türk dilinin olgunluğu ve yüksekliği bu kadar tanıklarla meydana çıkarıldı. Gerek ki bu halk arasında yetişen sanat sahipleri, sanatlarını öz dilleri dururken, özge ile meydana koyamadılar.

…Sözün doğrusu: Türkçe yazmak ellerinden gelmiyor. Eğer Türkçe şiir söyleyecek olsalar, Farsların Türkçe şiirleri gibi olacak. Yazdıklarını, seçkin bir Türkün önünde okuyamayacaklar.

…Bu sözlerden ben Türk olduğum için Türkçenin övgülerinde aşırı gittiğim, Farsça ile az ilgim olduğu için, bu dilin geriliklerini belirtmek istediğim sanılmasın. Farsçayı incelemekte hiç kimse benim kadar derinleşmemiştir.

Kaynaklar
LYS Edebiyat, Limit Yayınları
10. Sınıf Türk Edebiyatı, Palme Yayıncılık
http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=6952

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder