Divan edebiyatında 15. yüzyıl mesnevi şairlerinin önemli isimlerinden biridir.
Süleymân Çelebi’nin hayatına dair bilgiler oldukça sınırlı ve çelişkilidir. Kaynaklarda Çelebi’nin çocukluk ve gençlik dönemlerine ilişkin herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Ancak ilimle uğraşan kültürlü bir aileden geldiği ve iyi bir eğitim alarak kendisini yetiştirdiği anlaşılmaktadır.
Süleymân Çelebi, Yıldırım Bâyezîd’in Dîvân-ı Hümâyûn imamlığını yapmış, II. Bâyezîd’in ölümünden sonra da Emîr Buhârî’nin tavsiyesiyle, yapımı 1399-1400 yılında tamamlanan Bursa Ulucami imamlığına getirilmiştir.
Süleymân Çelebi’nin tek eseri Vesîletü’n-Necât (Kurtuluş Yolu), Mevlid ismiyle tanınmaktadır. Edebî bir terim olarak Hz. Muhammed’in hayatını, mûcizelerini, vefâtını ve bilhassa doğumunu anlatan eserler için kullanılan mevlid kelimesinin halk arasında yaygın olan ve “küçük çocuk” anlamına gelen “mevlüd” biçimindeki kullanımı yanlıştır. Peygamberimizi metheden, vasıflarını anlatan eserler kendileri henüz hayattayken kaleme alınmış olmakla birlikte İslam dünyasında ilk mevlid metinleri 9. asırdan itibaren görülmeye başlanmış ve yüzyıllar içerisinde pek çok dilde mevlid kaleme alınmıştır.
Latîfî’nin bildirdiğine göre Süleymân Çelebi, muhtemelen Ulucami’de imamlık yaptığı yıllarda, Bakara sûresinin 285. âyetini açıklarken bir vaiz, peygamberler arasında bir fark bulunmadığını, bu sebeple Hz. Muhammed’in Hz. Îsâ’dan da diğer peygamberlerden de üstün olmadığını söyleyince cemaatten bazıları vaize karşı çıkmış ve tartışmalar büyümüştür. Bu hadiseye içerleyen hatta “Zîrâ ol efdallığa elyak durur / Anı öyle bilmeyen ahmak durur” beytiyle söz konusu vaizin ahmak olduğunu belirten Süleymân Çelebi, yoğun bir Peygamber aşkıyla ve tamamen samimi duygularla Mevlid’ini kaleme almıştır. Manzumenin “Hem Süleymân kula in’âm rahmet it / Yoldaşun îmân u yirin Cennet it” beytinde kendi adını anan Süleymân Çelebi, “İşbu kân-ı şehd ki şîrîndür dadı / Bil Vesîletü’n-Necât oldı adı” beytinde eserinin adını Vesîletü’n-Necât koyduğunu ve “Hem sekiz yüz on ikide târîhi / Bursa'da oldı tamâm bu i ahî” beytinde de onu 802/1409-10 yılında Bursa’da tamamladığını bildirmiştir.
Vesîletü’n-Necât, aruzun “fâ’ilâtün fâ’ilâtün fâ’ilün” kalıbıyla yazılmıştır. Dînî-tasavvufî Türk edebiyatına ait “tevhîd, ilâhî, münâcât, na’t, velâdet, mirâc-nâme, istimdâd (dua)” gibi pek çok türü içerisinde barındıran Mevlid, mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış olmakla birlikte metnin içerisinde yer yer kasideler de bulunmaktadır.
Vesîletü’n-Necât sade bir Türkçe ile yazılmıştır. Eserde fikir, bilgi ve duygular çok sanatkârane bir üslûpla anlatılmıştır.
Pek çok nüshası bulunan Vesîletü’n-Necât’ın zaman içerisinde başka şairlerin Mevlid metinlerinden beğenilen beyitlerin/bölümlerin karışması/eklenmesi veya özetlemeler/kısaltmalar yapılması gibi sebeplerle 100-150 ile 1200-1300 beyit uzunluklarında birbirinden çok farklı şekilleri ortaya çıkmıştır.
Süleymân Çelebi’nin sade bir Türkçe ile kaleme aldığı eseri, yazıldığı günden bugüne bütün İslam coğrafyasında çok benimsenen ve sevilen bir metindir. Kaynaklarda daha 16. yüzyılda onun yazdığı eserin bütün Osmanlı coğrafyasında ve İslam memleketlerinde bilinip çeşitli vesilelerle birçok mecliste okunduğu ve kendisinden sonra pek çok şairin mevlid yazmasına rağmen hiçbirinin onunki kadar etkili ve başarılı olamadığı vurgulanmıştır.
Süleymân Çelebi’nin Mevlid’i Almanca, Arapça, Arnavutça, Boşnakça, Çerkesçe, İngilizce, Rumca, Tatarca gibi birçok dile çevrilmiştir.
Musiki alanında da önemli bir yere sahip olan Mevlid, defalarca bestelenmiş ve asırlarca sürecek olan mevlidhânlık geleneğini başlatmıştır. El yazması bazı Mevlid nüshalarında, mısraların yanına o mısralarda takip edilmesi gereken makam isimlerinin ve seyirlerinin kaydedildiği görülmektedir.
Vesîletü’n-Necât’tan
Fî tevhîdi Bârî sübhânehü ve te’âlâ
Allah adın zikr idelüm evvelâ
Vâcib oldur cümle işde her kula
Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ide Allâh ana
Allah adı olsa her işün öni
Hergiz ebter olmaya anun sonı
Her nefesde Allah adın di müdâm
Allah adıyla olur her iş tamâm
Işk ile gel imdi Allâh aydalum
Derd ile göz yaşile âh idelüm
Ola kim rahmet kıla ol Pâdişâh
Ol Kerîm ü ol Rahîm ü ol İlâh
Âlim ü Allâm u Gaffârü’z-zünûb
Sâni’ ü Tevvâb u Settârü’l-uyûb
(...)
Fî beyânı zuhûri vücûdu’n-nebiyy salla’llâhü aleyhi ve sellem
Âmine Hatun Muhammed anası
Ol sadefden oldı ol dür dânesi
Çünki Abdullahdan oldı hâmile
Vakt irişdi hafta vü eyyâm ile
Hem Muhammed gelmegi oldı yakîn
Çok alâmetler belürdi gelmedi
Şol kitâblar içre söylenen haber
Zâhir oldı vü göründi ser-teser
Halk-ı âlem gözlerile gördiler
Görmeyenlere haberler virdiler
Âmine Hatun gözile gördügin
Ol gicede nice lutfa irdügi
Râviler yazdı haber virdi bize
Biz dahı yazduk kim aydavuz size
Dinlenüz binde birini diyelüm
Tûtiler gibi şekerler yiyelüm
Dînümüz milkini âbâd idelüm
İşidenler cânını şâd idelüm
Işk ile her kim ki dinlese bunı
Açıla gönlinde rahmet gülşeni
Hem hidâyet bülbüli anda öte
Hem sa’âdet servi cânında bite
(...)
Fî beyânı mâ zahare fî vakti velâdeti Muhammed salla’llâhü aleyhi ve sellem
Ol gice kim dogdı ol hayrü’l-beşer
Anası anda neler gördi neler
Her ne kim göründi ise gözine
Hem dahı vâki’ olanı özine
Ol rebîülevvel ayı nicesi
On ikinci gice isneyn gicesi
Dogdugın bildürdi ol halka tamâm
Ne didügin işid imdi i hümâm
Didi bir nûr çıkdı evden nâ-gehân
Âşikârâ oldı cümle ins ü cân
Hem havâ üzre döşendi bir döşek
Adı Sündüs döşeyen anı melek
Üç alem dahı dikildi üç yire
Her birisi aydayın nire nire
Magrib ü maşrıkda ikisi anun
Biri damında dikildi Ka’benün
(...)
Yidi kat gök ehli cümle geldiler
Ahmedi görüp ziyâret kıldılar
Yirde gökde hîç ferişte kalmadı
Kim Muhammed yüzini ol görmedi
Hem sekiz uçmak içinde hûriler
Görmege ol şâh yüzini geldiler
Her biri elinde bir nûrdan tabak
Kim yaratmış sun’ı birle anı Hak
İçleri tolu cevâhir anlarun
Başına saçu içün Peygamberün
Gelüben cümle saçu saçdı ana
Ay yüzin görüp bular kaldı tana
Saçu saçup çün ziyâret itdiler
Hûr u Rıdvân u melekler gitdiler
Yaradılmışdan kime oldı nasîb
Anlara dahi göründi ol habîb
Hem olar dahı ziyâret kıldılar
Ol Resûl-i Hak bu durur bildiler
(...)
Çün cihâna geldi ol şâh-ı cihân
Zâhir oldı anda çok dürlü nişân
Ol gice hep putlar oldı ser-nigûn
Cânına şeytânun uruldı düğüm
Toldı küffârun içi vü taşı gam
Urdı her biri başına taşı hem
Hem kiliseler dahı yıkıldı çok
Kaldı altında keşişler oldı yok
Tâk-ı Kisrâ eyle çatladı katı
İşidenün gitdi akl u tâkatı
Sâve bahri yire batdı ser-te-ser
Kimse anda bulmadı sudan eser
Ol Mecûsîler odı kim var idi
Niçe yıllar idi kim yanar idi
Ana taparlar idi ol kavm-i şûm
Hîç olup ol od söyündi sanki mûm
Buncılayın dahı niçe dürlü var
Anları ger dir isem key söz uzar
Bildi âlem halkı togdı Mustafâ
Cümle âlem toldı nûrile safâ
Ulalu başladı ol sâhib-kemâl
Ay u gün buldı cemâlinden cemâl
Çünki ol şâh irdi on dört yaşına
Kamu halk and içer oldı başına
Ulu kiçi kamu ol ehl-i Arab
Cümle andan bildiler ilm ü edeb
Görmediler ana benzer âdemi
Hulk ile tutdı cemî’-i âlemi
Mu’cizâtı zâhir olu başladı
Dükeli dillerde söylendi adı
Mevlidinden çün bir az kılduk beyân
Mu’cizâtından dahı işid i cân
Haşre dek ger dinilürse bu kelâm
Niçe haşr ola bu olmaya tamâm
Ger dilersiz bulasız oddan necât
Işk ile derd ile aydun es-salât
(...)
Fî vefâti’n-Nebiyy salla’llâhü aleyhi ve sellem
Başlayalum girü bir söz sûzile
Od saçılsun sözümüzden sûzile
Tag ile taşun yüregin taglasun
Ten nedür anun içün cân aglasun
Odlara yaksun odun için taşın
Taşlara dögsün anunçün taş başın
Sularun gözinden akup kanlu yaş
Bagrı pûlâdun delinüp ola baş
Ger bu söz ire bihârun sem’ine
Bu sözün odı tütüninden yana
Mustafâ mevti sözidür ol ayân
İşidicek âhile eylen figân
Gözünüz derdile giryân eylenüz
Cânunuz ışkına kurbân eylenüz
Her ki bunı işidüp aglamaya
Bu firâk ile yürek taglamaya
Taş u agaçdan dahı kemter ola
Er dimeye ana her kim er ola
Göz yaşı rahmet suyıdur bilene
Göz yaşı ni’met suyıdur bilene
Göz yaşından niçeler maksûd bulur
Göz yaşından niçeler mahmûd olur
Göz yaşıdur kurtaran derdden başın
Göz yaşın dök kim göresin ancasın
Göz yaşıdur cümle derdün çâresi
Göz yaşıdur ba’zınun settâresi
Gözi yaşlı kişiler hulkî olur
Gözi yaşlı kişiler derdlü olur
Bunda ma’lûm olur anun âşıkı
Ana âşık olmayandur hâşakî
İşit imdi sen ol fahr-i kâ’inât
Nice haste oldı vü buldı vefât
Altmış üç yaşa çün irdi ol Emîn
Dosta ulaşmaklıgı oldı yakîn
Vakt irişdi dünyeden kıla sefer
Ol güneş yüzlü vü ol alnı kamer
Dünyeden ukbâya hoş sâz eyledi
Cân hümâsı Hakka pervâz eyledi
Hem ire ol Pâdişâh dergâhına
İşidün nice ire Allâhına
Günler içre bir çehârşenbe güni
Ol sa’âdet ayı vü devlet güni
(...)
Kaynak: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=6339
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder