- Asıl adı Yûsuf Sinâneddîn’dir.
- 15. yüzyıl Türk edebiyatının önde gelen şahsiyetlerindendir.
- Kütahya'da dünyaya gelmiştir.
- Germiyanoğulları Beyliği'nin kültür çevresinde yetişmiş bir divan şairidir.
- Ahmedî, Ahmed-i Da’î gibi devrinin âlim şairlerinden eğitim aldıktan sonra İran'a gidip tıp, tasavvuf ve edebiyat öğrenmiştir.
- Göz hekimliği konusunda uzmanlaşmıştır.
- Şeyhî, tasavvufu şiirlerinde bütün yönleriyle kullanmaya çalışan bir şairdir. Fakat Şeyhî’yi mutasavvıf bir şair olarak değerlendirmek mümkün değildir. Nitekim şairin şiirlerinde tasavvuf sadece şiiri kuvvetlendiren bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yapıtları
2. Harnâme: Türk mizah edebiyatının ilk şaheserlerinden olan Harnâme 126 beyitlik küçük bir mesnevîdir. Türk edebiyatındaki ilk fabl örneğidir. Aruz vezninin fe’ilâtün mefâ’ilün fe’ilün kalıbıyla yazılmıştır. Manzume, yük taşımaktan bıkmış bir eşeğin semiz öküzlere özenmesi sonucu kulağını ve kuyruğunu kaybetmesini ironik bir dille anlatmaktadır.
Harnâme’nin yazılış sebebi ile ilgili çeşitli rivayetler ortaya atılmaktadır. Bunlara temel teşkil edeni Şeyhî’nin, Karaman Seferi sırasında Çelebi Mehmed’in gözünü tedavi etmesi sonucu kendisine Tokuzlu köyünün tımar olarak verilmesi ve bu köye giderken köy girişinde eski tımar sahipleri tarafından dövülmesidir. Halini padişaha arz etmek isteyen şair de bu manzumeyi kaleme almıştır. Diğer bir rivayete göre de II. Murâd Şeyhî'yi vezirlik makamına getirmek ister. Ancak Şeyhî'yi çekemeyen rakipleri onun, Nizâmî'nin Penc-genc'i gibi bir hamse yazabilirse bu makamın ona verilmesinin doğru olacağı konusunda padişahı ikna ederler. Bunun üzerine Şeyhî Hüsrev ü Şîrîn'i tercüme etmeye başlar. Çevirdiği 1000 beyti II. Murâd'a sunar. Padişah bu tercümeyi çok beğenerek Şeyhî'ye pek çok ihsanlarda bulunur. Şeyhî aldığı bu ihsanlarla memleketine giderken yolda haramiler tarafından soyulur, ellerinden canını zor kurtarır. Bu olay üzerine de Harnâme'yi yazar.
3. Hüsrev ü Şîrîn: Şeyhî’nin asıl ününü sağlayan eseridir. Araştırmacılara göre Türk edebiyatında yazılan Hüsrev ü Şîrîn mesnevîlerinin en başarılısı budur. II. Murâd’a sunulan eserin yazılış macerasıyla ilgili olarak Sehî Tezkiresi’nde kaydedilen şu olay ilginçtir: Şeyhî’yi çok takdir eden II. Murâd onu vezir yapmak ister. Şairi çekemeyen rakipleri, Şeyhî’nin şairlikteki kudretini göstermesi için Nizâmî’nin hamsesi gibi bir eser vücuda getirmesini istemesi konusunda padişahı ikna ederler. Sultan II. Murâd da Şeyhî’yi imtihan etmek için Nizâmî’nin eserini ona verir. Şeyhî de içinden Hüsrev ü Şîrîn’i seçerek tercümeye başlar. 1000 beyit kadar tercüme ettikten sonra padişaha sunar. Padişah da Şeyhî’nin yaptığı tercümeyi çok beğenerek ona sayısız ihsanlarda bulunur. Kaynakların verdiği bilgi bu olmakla birlikte, Arapça ve Farsça eserlerin Türkçeye kazandırılması konusunda bilinçli bir politika izleyen II. Murâd, şark edebiyatlarının bu önemli mesnevîsini de Türkçeye kazandırmak istemiş, Sehî Bey de onun talebini ilginç bir anekdotla anlatmak ihtiyacını duymuş olmalıdır. Şeyhî, bir tercüme olarak başladığı çalışmaya, yaptığı ilave ve değişikliklerle telif eser niteliği kazandırmıştır. Şeyhî, kelime kelime değil, mealen tercümeyi tercih etmiştir. Nitekim bazen Nizâmî’nin bir beytini 2-3 beyitle, bazen de 4-5 beyitle anlattığını tek beyitle anlatmıştır.
Hüsrev ü Şîrîn, aruzun mefâ’îlün mefâ’îlün fe’ûlün vezniyle yazılmıştır. 6944 beyitten oluşan bir mesnevidir.
Şeyhî, Hüsrev ü Şîrîn’i tamamlayamadan hayata veda etmiştir. Metin, 16. yüzyılda Rûmî adında bir şair tarafından tamamlanmıştır. Şeyhî’nin yeğeni Cemâlî de Hüsrev ü Şîrîn’e 109 beyitlik bir zeyl yazmıştır.
Hürrem erdi bu kerâmetli gün ey kân-ı kerem
Îş ü zevk it ki fedâdır yolına cân-ı kerem
Kutlı dem bahtlı sâ’atdür ü ferhûnde zâmân
Ki yine kullara teşrîf idiser hân-ı kerem
Câm-ı zer tutdugı îd ayı gibi devr-i felek
Ya’ni kim mevsîm-işretdür ü devrân-ı kerem
Kerem ehlin bu gice seyr cihânında görüp
Soraram bunlara kim n’oldı sehâ kanı kerem
Didiler gel berü tâlib-i iksîr-i hayât
Gözle sol işigi kim topragıdur kân-ı kerem
Dergeh-i şâh-ı atâ-pîşe vü hayr-endîşe
Germiyân memleketi mâliki sultân-ı kerem
Açılur ni’meti yagmurı ile gülşen-i cûd
Bezenir kâmet-i servî ile bûstân-ı kerem
Pâsbân saltanatı kasrına keyvân-ı felek
Sâyebân devleti dergâhına eyvân-ı kerem
Keremi ehline kısmet idicek Rabb-i kerîm
Gör kerâmet ki kirâm içre sever anı kerem
Ey ki fazlın güheri mâye-i ummân-ı atâ
V’ey ki feyzin eseri dâne-i nîsân-ı kerem
Şeref-i nefsin ile fahr ider evkât-ı şerîf
Kerem-i zâtın ile hoş geçer evân-ı kerem
Keffesinde dü-cihân ni’metini az görür
Himmetin çünki eline ala mîzân-ı kerem
Ne aceb ger yüz ura Hızr u Sikender kapına
K’işiginden akar uş çeşme-i hayvân-ı kerem
Gerçi Fir’avn ola düşmenleri kahr itmek içün
Yed-i beyzâdur elün hüccet ü bürhân-ı kerem
Ne aceb ger Karaman bulmasa âlemde âmân
Çünkü yâr itdi sana devlet-i Osmân-ı Kerem
Boşalur kâse-i bahr u tükenür kîse-i kân
Bulımaz ni’met-i bî-haddini pâyân-ı kerem
Çok işige yüz urur ille ki mahrûm döner
Yine kapunda bulur hürmeti mihmân-ı kerem
Lutf çevgânıyla tapun urusardur top
Çünki merdân-ı mürüvvet tuta meydân-ı kerem
Şükr kıl fakrun ile itme şikâyet Şeyhî
Derdüne şâh-ı kerîm eyleye dermân-ı kerem
İller içre ne kadar k’anıla insâf u sehâ
Diller içre nice kim şen ola destân-ı kerem
Başlana adun ile nâme-i dîbâce-i cûd
Yazıla vaslun ile defter ü dîvân-ı kerem
Dâyim ola tapuna îd-i safâ vakt-ı sa’îd
İşigünden virile âb-ı sehâ nân-ı kerem
Gazel
Çün saçdı gönlümün kuşuna dâne benlerün
Öldürmesin tutup ki girer kana benlerün
Ayyâr u fitne bekçi iken bâg-ı hüsnüne
Çâbük degil mi girdi gülistâna benlerün
Şol lebleründeki meges-i anberîn midür
Yâ tûtî mi ki buldı şeker-hâne benlerün
Hattın muhakkak olmagiçün noktalar yazar
Her dem gubâr-ı müşk ile reyhâna benlerün
Bir baydak oynamakda kılar ruh yüzünde mât
Biz kullarını hükm ile şâhâne benlerün
Cennet çemenlerinde saçılmış benefşe mi
Yâ lâle vü gül üzre siyeh dâne benlerün
Haddin oda yakar cigeri bigi Şeyhî’nün
Anber tütüzdügi ne aceb câna benlerün
Kaynak: http://www.turkedebiyatiisimlersozlugu.com/index.php?sayfa=detay&detay=3622
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder