Yaşamı
1887'de Bağdat'ta doğdu. Fizan Mutasarrıfı Arif Hikmet Bey'in oğludur. Çocukluğu Bağdat'ta geçti. 12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Mektebe-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun oldu. Bir süre Reji İdaresi'nde çalıştı. Bir yandan da Hukuk Mektebi'ne devam etmeye başladı. İzmir Sultanisi Fransızca öğretmenliğine atandı. Hukuk eğitimini bırakıp İzmir'e gitti. 1912-1914 arasında Maliye Nezareti'nde çevirmenlik yaptı. Birinci Dünya Savaşı yıllarını Çanakkale ve İzmir'de yedek subay olarak geçirdi. Mütareke'den sonra İstanbul'a döndü. Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi'nde Fransızca dersleri verdi. Duyun-u Umumiye İdaresi'nde, Osmanlı Bankası'nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 1928'de böbrek rahatsızlığının tedavisi için yurt dışına gitti ama iyileşemeden döndü. 1933'te İstanbul'da yaşamını yitirdi.
Edebî Kişiliği
- Fecr-i Âti'nin temsilcilerinden olan şair, topluluk dağıldıktan sonra hiçbir edebi topluluğa katılmamış; sanat anlayışını değiştirmeden sanat yaşamına bağımsız olarak devam etmiştir.
- İlk şiiri Hayal-i Aşkım'ı 1905'te yayımlamıştır.
- Sembolizmden ve empresyonizmden (izlenimcilik) etkilenmiştir. Şiirlerindeki doğa manzaraları, sembolistlerin genellikle tercih ettiği "akşam, şafak, gurup, gece, mehtap, güller, yıldızlar, ormanlar" gibi hayal kurmaya uygun yerler ve durumlardır. Empresyonizmden de etkilenmiştir.
- Türk edebiyatında "akşam şairi" olarak da tanınır.
- "Sanat için sanat" anlayışını benimsemiş, toplumsal konularla ilgilenmemiştir.
- Şiirlerinde daha çok serbest müstezat nazım biçimini kullanmıştır.
- Çocukluk anıları, aşk ve tabiat şiirlerinin başlıca temalarıdır.
- Bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır."Köylü vezni" olarak nitelendirdiği heceyi musiki açısından çok yetersiz bulduğu için kullanmamıştır.
- Şiirlerinde anlaşılmak için bir kaygısı yoktur. Dili ağırdır. Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır. Son dönem şiirlerinde dil sadedir.
- Şiirleri imge ve iç ahenk bakımından çok zengindir.
- Şiirleri dış dünyaya ait gözlemlerinin kendi iç dünyasına bıraktığı izlenimlerini yansıtır. Dış dünya, Haşim'in hayal dünyasının en güzel renklerine bürünerek şiirlerine yansır.
- Düz yazı türlerinde de çok başarılıdır. Fıkra, sohbet, gezi türündeki yapıtlarında kendine özgü bir üslubu vardır. Bu yazılarda parlak zekasını ortaya koyan orijinal buluş ve görüşleri yer alır.
- Düz yazılarında dil, şiirlerine göre sadedir. Bazen ➪ ➪nükteli ve alaycı bir üslup kullanmıştır.
- Şiirle ilgili görüşlerini "Piyale" adlı şiir kitabının ön sözünde (Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar) açıklamıştır.
- Şiirle ilgili görüşleri: Şiirin asıl özelliği duyulmaktır. Şiirin dili "musiki" ile "söz" arasında sözden ziyade musikiye yakındır. Şiirdeki bu dil "bir açıklama vasıtası olmaktan çok bir telkin aracı"dır. Şiirde musiki anlamdan önce gelir. Bu sözcükler şiire anlam değerinden çok musiki değerlerine göre girer. Şiirin anlam bakımından açık olması önemli değildir. Şiirin doğduğu yer şuuraltıdır (bilinçaltıdır). Şiir düz yazıya çevrilemeyen bir nazımdır. Şiir bir hikâye değil, sessiz bir şarkıdır. Şiirde anlam aramak, eti için bülbülü öldürmek gibidir. En güzel şiirler anlamlarını okuyucunun ruhundan alan şiirlerdir. Şiirde önemli olan anlam değil, söyleyiş özellikleridir.
- "Merdiven", "O Belde" "Bir Günün Sonunda Arzu" en önemli şiirleridir.
Yapıtları
Şiir: Göl Saatleri, Piyale
Gezi: Frankfurt Seyahatnamesi
Deneme-Fıkra: Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre
Merdiven
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden, Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak, Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak... Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta... Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller; Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller, Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer? Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta, Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta...
Bir Günün Sonunda Arzu
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i'lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?
Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!
Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
Kaynaklar
11. Sınıf Türk Edebiyatı, Ekstrem Yayıncılık
https://www.turkedebiyati.org/ahmet_hasim.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder