Sayfalar

16 Ocak 2017 Pazartesi

Nasrettin Hoca Fıkraları

Nasrettin Hoca

Kısa ve özlü anlatımı olan nükteli, güldürücü halk hikâyelerine fıkra denir. Türk kültür, edebiyat ve folkloru açısından fıkra denince ilk akla gelen isim Nasreddin Hoca'dır. Bir taraftan güldüren öte taraftan düşündüren Nasreddin Hoca fıkraları, Türk halkının olay ve olgular karşısında takındığı tavrın dokundurmalı ve esprili bir dille dışa vurumudur.

Bu fıkraların orijinallerine yani Nasrettin Hoca'nın yaşadığı zaman diliminin Türkçesinin dil ve anlatım özelliklerini barındıran şekillerine ulaşmak imkansızdır. Çünkü bu fıkralar, ilk söylendikleri anda yazıya geçirilmemiş, zamanla sözlü gelenek içinde çeşitli değişikliklere uğrayarak günümüze dek ulaşmıştır. 

Anadolu Selçukluları döneminde yaşayan Nasreddin Hoca, halk mizahının simgesi olmuştur. Günümüze değin ulaşan sayısı hayli kabarık Nasreddin Hoca fıkraları anonim halk ürünleridir.

Nasreddin Hoca, Türk halk düşüncesinin yetiştirdiği büyük bir bilgedir. Zekâ kıvraklığının, mizah gücünün yer aldığı, güldürürken düşündüren fıkralarında toplumsal karşıtlıklar, olumsuzluklar büyük bir ustalıkla sergilenir. Sağduyu, tuhaflık, hazırcevaplık, nükte ustalığı onun temel karakteridir.

Nasreddin Hoca fıkralarının temel özelliği insandan yola çıkmasıdır. Fıkralarında insanın yaşam karşısındaki ve toplumdaki durumunu zekice yapılan nüktelerle karikatürize eder Nasreddin Hoca.

Nasreddin Hoca, güç durumlardan kurtulmak için küçük hesaplara başvurmaz. Her yaptığı sağduyuya, ahlak esasına dayanır. Olayın başında zekâsını ustalıkla gizler. Hoca sağlam, becerikli ve çalışkandır. Odun keser, hayvan yükler, buğdayını değirmene götürür, eşeğiyle pazara gider, alışveriş yapar. İmamlık ve kadılık da yaptığı işler arasındadır. Davetlerde bulunur. Her taşın altında vardır. Kanunlara, devlete, geleneğe saygılıdır. Sabırlı ve hoşgörülüdür. İnsanları sever. Dar gelirli olduğu halde iyimserliğini hiç yitirmez. Zarara uğrayınca hiç telaşlanmaz. Kartal, ciğeri kaçırdığında “Tarifesi bende kaldı.” diyerek yürek soğutur.

Nasreddin Hoca fıkralarında kişiler pek kalabalık değildir. Başkahraman her zaman kendisidir. Etrafında en çok görülenler karısı, eşeği ve komşularıdır. Hoca’nın fıkralarından atasözleri gibi bazı hikmetli sonuçlar da çıkmıştır: “Parayı veren düdüğü çalar.”, “Acemi bülbül bu kadar öter.”, “Yorgan gitti, kavga bitti.” “Vermeye gönlü olmayan ipe un serer.”, “Ye kürküm dünyası.” gibi.

Nasrettin Hoca
Anadolu kültürünün en güçlü figürü Nasreddin Hoca mert, güler yüzlü, sabırlı, ağırbaşlı yapısı ile Türk halkının kendisidir.


Orhan Veli Kanık, Nasrettin Hoca fıkralarından yetmiş fıkrayı manzum olarak Nasrettin Hoca Hikayeleri adlı kitabında yayımlamıştır.





NASRETTİN HOCA FIKRALARI'NDAN


Adam Olmak


Hocaya bir gün:

— Adam olmanın yolu nedir? diye sormuşlar. Hoca şu cevabı vermiş:

— Bilenler söylerken, bilmeyenler can kulağıyla dinlemeli; bilmeyenler söylerken, susturmanın çaresine bakmalı. Kendi söylediği sözü yine kendi kulağı işitmeli!



Keşiş


Bir keşiş dünyanın en akıllı adamını bulmak için geziyormuş, sıra Nasrettin Hoca'nın köyüne gelmiş, keşiş köylülere sormuş:

— Sizin köyün en akıllı adamı kim?

Köylüler de:

— Nasrettin Hoca, demişler.

Bunun üzerine Keşiş, Hoca'yı köy meydanına çağırmış. Eline bir çomak alıp yere bir daire çizmiş. Nasrettin Hoca da daireyi ikiye bölmüş. Keşiş bir doğru daha çizerek daireyi dörde bölmüş. Hoca da dörde bölmüş, dairenin üç dilimine çarpı işareti koymuş. Keşiş, elleriyle aşağıdan yukarıya doğru bir hareket yapmış, Hoca da ayrı hareketi yukarıdan aşağıya doğru yapmış. Keşiş, büyük bir hayranlıkla Hoca'yı tebrik etmiş. Olup bitenden bir şey anlamayan köylüler keşişe ne olduğunu sormuşlar. Keşiş de:

— Bu adam dünyanın en akıllı adamı, yere bir dünya çizdim, o ortadan ekvator geçer, dedi. Ben dünyayı dörde böldüm, o da dörtte üçü sudur, dedi. Ben yerden buharlaşma sonucu ne olur, dedim. O da yağmur yağar, dedi.

Bu sefer Hoca'ya ne olduğunu soran köylülere Hoca da:

— Bu adam oburun biri, yere bir tepsi baklava çizdi, ben de yarısı benim, dedim. Sonra tepsiyi dörde böldü, o zaman dörtte üçü benim dedim. O da tepsi ateşi altından yavaş yavaş almalı, dedi. Ben de üstüne fındık fıstık serpersek daha iyi olur, dedim.



Kaynaklar

10. Sınıf Türk Edebiyatı, Esen Yayınları
10. Sınıf Türk Edebiyatı, Editör Yayınevi
10. Sınıf Türk Edebiyatı, Palme Yayıncılık


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder